14 Mart 2011 Pazartesi

Kendimizi tanımaya cesaretimiz var mı?


Bireylerde karakterlerin oluşum, gelişim ve ayrımlarını konu alan bir bilim dalı olan karakteroloji sayesinde kendimizi daha iyi tanıyabilir, zayıf ve güçlü yönlerimizi keşfedebiliriz. Bu yaşadığımız içsel yolculuk bizi, kendimizle ilgili tüm önyargılarımızdan kurtarırken, zayıf yönlerimizle nasıl başa çıkacağımız konusunda bize kılavuzluk yapmaktadır.

Farkında mısınız, hayat bize hep benzer deneyimler sunuyor. Karşımıza hep benzer sorunlar çıkartıyor. Ve biz de sürekli aynı yanlışları yapıp duruyoruz. Bunun nedenini merak ettiniz mi hiç? Belki de bizim kişiliğimizde değiştirmemiz veya törpülememiz gereken bazı özelliklerimiz vardır. Bu özelliklerimizin neler olduğunu öğrenmek istemez miydiniz?

Kendimiz hakkında öğrendiğimiz gerçeklere bazen şaşırabilir, bazen de sırt çevirebiliriz. Ancak zihinsel iskeletimizle tanışma vaktimiz artık gelmedi mi? Kendimizle ilgili, kendi kendimize anlatmış olduğumuz masala daha ne kadar inanmaya devam edebiliriz? Kendimizle yüzleşmek ve gerçek benliğimizle barışabilmek için bu adımı atmamız şart. Büyük cesaret gerektiren bu adım belki de kendimize verebileceğimiz en büyük hediye olabilir.

Fransız karakterolojisinin kurucusu olan René Le Senne’in sunmuş olduğu eğitim doğrultusunda, size bu konuda yardımcı olmamı arzu ederseniz, lütfen bana ulaşın.

İyi şanslar!

12 Mart 2011 Cumartesi

Morfoloji


Kişilerin yüzlerindeki her bir noktanın belli bir anlamı var. Bu anlam, iyi ya da kötü bir şekilde açıklanabileceği gibi, bir de kişilerin birbirleriyle olan uyumlarını da açıklıyor. Anne ile kızı arasında, iki sevgili arasında, iki arkadaş arasında veya iki kardeş arasında bulunan bağları ve ilişkiyi açığa çıkaran yüz analizi; burun, dudak, kaş, göz, alın ve çeneye bakılarak yapılıyor...

Yüz hatlarına göre ne nedir?

Alın

geniş: entelektüel, hayal gücü kuvvetli
dar: Çok dikkatli, dakik, rakamlarla arası iyi
dik: bağımsız
bombeli: inisiyatif sahibi, uyumlu
açık: sosyal, paylaşımcı

Kaş

aşağı doğru: centilmen, sahiplenici, ciddi ilişkiler yaşayan
kalkık: dinamik, hırslı, kolay sinirlenen
Çalı gibi: güçlü kişilik, başarılı
uzun: güçlü, dirençli
ince: esnek, başarılı, kolay pes eden
birleşik: dengesiz, maceracı
kısa: duygusal, aktif
düz: iyimser, dünyayla barışık
geniş: ufku geniş, güvensiz, hassas

Göz

Çukur: ciddi, gizemli
burna yakın: konsantrasyonu kuvvetli, titiz, kararlı
büyük: açık, kibar, sözüne güvenilir
küçük: odaklanmış, özel
patlak: hevesli ve meraklı

Burun

geniş: kendine güveni tam
dar: kontrolcü
geniş ve düz: sosyal ama kararsız
dışa doğru: lider ruhlu, idare etmeyi seven ve temsilci ruhlu
içe doğru: yardımlaşmayı seven, girişken
geniş: iyi bir lider
dolgun: güçlü, inatçı, cömert ve sabırsız

Dudaklar

geniş ve düşük: cömert
kısa ve kalkık: gururlu
kalın ve kalkık: ağzı kalabalık
ince ve düşük: öz konuşan

Çene

geniş: otoriter
dar: yumuşak başlı
gamzeli: inatçı
köşeli: kolay

Satürn döngüsü


29 yaş kişinin hayatında çok önemli bir dönüm noktasına işaret eder. Bunun astrolojik sembolü, Satürn’ün doğum anındaki yerine geri dönmesidir. Bu geri dönüş kişinin kendisini ve özbenini yeniden canlandırması gereken bir zamana işaret eder. Bu dönemde kişi kendisini gerçekleştirebilme işini başarabilmek için öncelikle tek bir adım atmalıdır. Ancak buna karar verirken yapması gereken en önemli şey bütünlüğü hedeflemektir. Yani kişi iç dünyasına uygun bir dış dünya yaratmaya yönelik olmalıdır. Fakat burada kendi bütünlüğüne doğru atacağı tek bir adım bile aşina olduğu güvenlik modellerini terk etmesi anlamına gelebilir. Bu durumda kişi sanki ölümle tehdit ediliyormuşçasına panik duygusuna kapılabilir ve genellikle kendi alıştığı rahatlatıcı modellerde kalmayı tercih edebilir. O zaman kendi kaynaklarına sahip çıkamaz ve dış dünyada kabul edilen, daha önce denenmiş, başarısı ispatlanmış yöntemlerle hedeflerine ulaşmak ister. Yani atması gereken adımı atamamış ve hedeflerini dış dünyanın kriterlerine göre belirlemiş olur. Genellikle bilinç dışının bu hedeften haberi yoktur. Bu durumda kişi kendisine toplum tarafından uygun görülen bir hayatı dayatmış olabilir, klişe kültürel yapılara teslim olabilir, sadece egosuna yönelik kararlar alabilir, şan, şöhret, mevki, itibar ve para kazanma konularını hedefleyip bunları hayatındaki her şeyin önüne koyabilir. Panik halinde bu hedefleri hayatının en önemli konusu yapıp hemen netice almaya çalışabilir. Bazen de felç edici bir korkuyla savunmaya geçme ihtiyacı kişiyi bulunduğu yerden kımıldayamaz hale getirebilir. Umutsuzluk ve depresyon eğilimi çok artar. Böyle durumlarda kişinin kendisini eleştirmen koltuğundan değil seyirci koltuğundan değerlendirmesi çok önemlidir. Çünkü şartlar çok zorlayıcı olduğunda eleştiriler öz yıkıcı bir hal alabilir ve bu durum ilerlemenin önünü kesen kalın bir duvar oluşturabilir.

Aslında bu dönemde yaşanan problemler ve gecikmeler önemli işaretlerdir. Problemli alanlar kişinin özellikle öncelik vermesi gereken konulara ışık tutar. Gecikmeler kişinin tekrar düşünmesine fırsat verebilir. Ancak bu fırsatlar ve işaretler her şeyin eskisi gibi olmasına çaba harcanması için değildir. Kişi hayatında önemli değişimler yapmak zorundadır. Bu kariyerini, işini yada eşini, ortağını veya yaşadığı yeri geride bırakması anlamına gelebilir. Çünkü şimdi yolunda gitmeyen, çalışmayan ve istenilen doyumu vermeyen şeylerin elenmesi dönemidir. Bu elemeler yenisine yer açılması için şarttır. Fakat ne yazık ki kişi tercihlerini her zaman bilinçli olarak yapamaz bu durumda bilinç dışı kişinin karşısına kaderi olarak çıkabilir. Her ne olursa olsun neticede bir kapı kapanır başka bir kapı açılır. İşte bu yüzden 29 yaş civarında hayatın pek çok alanında krizler yaşanabilir.

Bu yaşta kişi kendi iç dünyası ile irtibatını koparmadan önceliklerini belirlemelidir. Bunun getirdiği sorumluluğu kabullenmeye, gücünü odaklamaya ve bu yoldaki görevleri kabul etmeye de hazır olmalıdır. Bu durum kişinin yalnız kalmasını, kendi kaynaklarına ve emeğine güvenmesini gerektirebilir. Bu dönemde yaşanan deneyimler kişinin kendisi olma yolunda başarılı olması gereken bir dizi sınav gibidir. Eğer kişinin kendisine belirlediği öncelikler gerçekten kendi iç dünyasını yansıtıyorsa adım adım sağlamlaştıracağı bir yapının ilk tuğlalarını üst üste koymaya başlamış demektir. Ancak bunun için gereken öz disiplin ve kendi sınırlarını geliştirme sınavlarını da vermeye gönüllü olması gerekir. Ne olursa olsun çalışmak, didinmek, sorumluluk üstlenmek ve korkularla yüzleşmek zamanıdır ama her şeyden önemlisi kişinin kendisine karşı sorumluluğunu fark etmesi gerekir. Kişi bu dönemde dışarıdan yardım almakta zorlanabilir. Eğer dışarıda bir gücün ve düzenin kendisine ne yapması gerektiğini söylemesine alışıksa bunu beklemek veya herhangi bir şekilde kendisini yansıtmayanı uygulamak ileride büyük bir hayal kırıklığına yol açabilir. Çünkü tam şimdi kişinin kendi hayatının otoritesi olma ve kendi doğasına uygun bir şekilde hayatını inşa etme zamanıdır. Kişi bu konuda sadece kendisine dayanmalı ve kendisini büyütmelidir. Bu noktada aşırı mükemmeliyetçilik yanlış yerlere götürebilir. Çünkü kişinin kendisinden beklentilerini fazla abartması onu pratik ve uygulamacı olmaktan alıkoyar. Oysa burada esas konu kişinin kendisinin ne olup ne olmadığını bilmesi ve bunu bir bütün olarak eksiğiyle fazlasıyla kabul etmesidir.

Bu başlangıcın gidişatı hemen belli olmaz. 7-8 yıl sonra kişi aslında yanlış bir adım attığını veya bu adımda bazı düzeltmeler yapması gerektiğini fark edebilir. Kişi bu hayata her kim olmaya geldiyse o olabilme cesaretini gösterdiğinde tam ve bölünmez bir bütünlüğe ve tehdit altında olmayan toplumsal bir statüye ulaşacaktır. Artık olduğu gibi olduğunda kendisini yeterli bulma duygusuyla eriştiği bu zirveye Güneş’ini yerleştirebilir. Kuşkusuz Güneş bu zirveden etrafını daha iyi aydınlatacak ve ısıtacaktır.

Aynalık enerjisi


Aynalık enerjisi, ruhsal tekamülümüzde korkularımızın farkındalığına hizmet eden karma prensibi kadar önemli bir araçtır. Aynalık, Evren'deki çekim kanununu anlatır. Bu kanun, "herşey, benzer olanı kendisine çeker" ifadesidir. Evren'de hiçbirşey tesadüf, şans veya şansızlık değildir. Bizim içsel enerjimiz hergün hayatımızdaki sahneleri yaratan yegane kaynaktır. Bizlerin tesadüf diye adlandırdıkları evrensel anlamda çekim kanununun bir yansımasıdır. Biz içsel enerjimiz neyse, dışarıda da onu yaşarız. Bu anlamda, hayatımıza giren insanlar da bir şans oyunu sonucunda orada değildirler. Hayatımıza bir şekilde dokunmuş olan her insan, çekim yasası sonucunda bir aynalık göreviyle oradadırlar.
Peki bu aynalık enerjisi benim ruhsal gelişimim için neden önemlidir? Kızdığım, öfkelendiğim, üzüldüğüm olayların bana korkularımı gösteren bir sahne oluşu gibi, başkalarında gördüğüm ve beni rahatsız eden, kızdıran, "ben böyle insanlardan hiç hoşlanmıyorum" diyerek, bir istememe, beğenmeme duygusuyla tarif ettiğim her tasvir de benim içsel enerjimi bana göstermek için hayatıma girmiştir. Çevremde "ne kadar inatçı", "ne kadar bencil", "ne kadar düzenbaz" şeklinde, bir negatif duygunun eşliğinde sıfatlandırdığım herkes çekim kanunu gereği bana beni göstermek üzere aynalık enerjisiyle hayatıma girmiştir.
Bu biliş hayatımıza yeni bir farkındalık getirir. Hatta aynalıklarımızdaki her farkındalığımız içsel enerjimizi hemen o anda yumuşatır ve ilahi sevgiyle uyumlu hale getirir. Çünkü aynalık enerjisi sadece bizim içsel farkındalığımıza hizmet eder. O, onu fark ettiğimiz ve kabul ettiğimiz anda kendiliğinden hayatımızdan çıkmaya başlar. O güne kadar kendimizdeki varlığını reddettiğimiz tüm var olma halleri, onları kabul ettiğimiz anda büyük bir dönüşüme girer. Aynalık enerjisi, bize Evren'in "bak, sen yalan söylüyorsun", "bak, sen inat ediyorsun", "bak, sen insanları aldatıyorsun", şeklindeki mesajlarıdır.

Footprints


One night a man had a dream. He dreamed he was walking along the beach with the LORD.
Across the sky flashed scenes from his life.
For each scene he noticed two sets of footprints in the sand: one belonging to him, and the other to the LORD.
When the last scene of his life flashed before him, he looked back at the footprints in the sand.
He noticed that many times along the path of his life there was only one set of footprints.
He also noticed that it happened at the very lowest and saddest times in his life.
This really bothered him and he questioned the LORD about it:
"LORD, you said that once I decided to follow you, you'd walk with me all the way.
But I have noticed that during the most troublesome times in my life,there is only one set of footprints. I don't understand why when I needed you most you would leave me."

The LORD replied:
"My son, my precious child,I love you and I would never leave you.
During your times of trial and suffering,when you see only one set of footprints,
it was then that I carried you."

Kıskanmaya dair...


Kişi kendisiyle yeterince barışık olduğunda, bir diğerini kıskanmaya gerek duymaz. Zira, birini kıskanmak, onun yerinde olmak istemek anlamına gelir. Kendisini yeterince seven kişi, bir diğerinin yerinde olmak istememekle beraber, kendisini herkesten üstün tutar. Bu aşamada, sevdiğine sürekli bu konuda baskı yapan kişi, sevdiği kişiye güvenmemekle kalmayıp, kendisine olan güveninin de oldukça zayıf olduğu sinyallerini verir. Diğer yandan, birlikte olduğu kişiye sürekli kuşkuyla yaklaşan kişi, sadakati hak etmiyordur, zaten kişi kendisine güvenmeyen birinin güvenini sarsmaktan korkmaz. Ayrıca, bu şekilde davranarak, sadece sıkıcı biri olmakla kalmayıp, karşınızdakinin aklında da soru işareti bırakırsınız. Bu adam neden sana bakıyor diye soran bir erkek, kadının aklına durup duruken öyle bir ihtimal yerleştirmiştir, aynı şekilde, o kadınla aranda bir şey mi var şeklinde sürekli dırdır eden bir kadın, birlikte olduğu adamın aklına o kadınla ilgili fanteziler kurmasına sebebiyet vermektedir.
Lütfen artık barışın kendinizle, kendinize, sevdiğinize ve birlikteliğinize güvenin ve yaşadığınız hayatı daha bir yaşanılır hale getirin!

İsimler ve harfler


İsminin içinde Ş, S ve Z harfi olanlar........
İnsanlara her türlü yardımı yapar ve zorda kalmış insanlar özellikle sevdiklerine bütün gücüyle korur. ama kızdığı zaman çok acımasızca konuşarak son derece kırıcı olacaktır.

İsminin başında veya ilk hecesinde B ve P harfi olanlar.....
Karşı cinsten devamlı kaçmak mecburiyetinde kalırlar. Çünkü karşı cinsle olan ilişkileri onları çok üzecektir. Erken evlenirlerse muhtemelen ayrılırlar. Ama evlilik geç olursa bu tehlike ortadan kalkacaktır.

MEHMET'ler ve AHMET'ler yaşamlarının ilk kırk yılında çok koşuştursalar bile başarı ve imkan onlara kırk yaşından sonra gelecektir. Servet ve güç özellikle elli yaşından sonra artarak devam edecek. Ama Mehmet'ler duygusal olarak hep bir arayış içinde olacaklar.

İsminin içinde Ü harfi olanlar....
Ailevi sorunlar hiç peşlerini bırakmayacaktır....
İsminin içinde R, L ve N harfi olanlar.....
genellikle ekonomik sorunları olmayacaktır...

İsmin içinde (K, D, S ve Z) harflerinin araya sesli harf gelmeden bir başka sessiz harfle sırt sırta gelmesi....
Mesela YÜKSEL, ERKAN, ÖZDEN ve OKTAY gibi dizilimlere sahip olanlar.......
Yaşamlarını alt üst edebilecek sağlık sorunlarını çok ani yaşayabilirler. Özellikle kırk yaşından sonra sağlıklarına çok dikkat etmelidirler.

İsminin içinde G ve K harfi olanlar.....
İsminin içinde S, Ş ve Z harfi olanlarla ilişkilerine dikkat etmelidirler çünkü yaşamlarını alt üst edecek olan sorunları ya onlar yaratacak veya onlarla beraber yaşarlar.

İsminin içinde V ve U harfi ile RE ve RA heceleri olanlar....
Yaşamlarının hiç bir döneminde para tutmayı beceremeyecek ve genellikle ekonomik sıkıntı çekecekler. Çok para kazansalar bile paranın kıymetini bilemeyecekler ve para tren onlar istasyon olacak.

İsmin içinde Ş, S ve Z harfleri olanlar....
Sevgi ve cinselliği genellikle erken yaşta tanırlar. Ama bu harfler ismin sonunda bulunursa bu durum kişilerin çocuklardan,özellikle yaşlılıklarında kendi çocuklarından dolayı sorun yaşayacağını da gösterir.

İsminin içinde Y harfi olanlar....
Yaşamlarının şekillendiği ve en önemli gelişmelerin onları etkilemeğe başladığı dönem buluğ çağı olacaktır. On yaşından itibaren yaşayacakları olaylar onların geleceğini şekillendirecek, yaşamı tanımalarına yardımcı olacak, en önemlisi güçlü bir kişilik sahibi olmalarını sağlayacaktır.

İsminin içinde F harfi olanlar....
Onlar sevdiği zaman sevgiyi aptalca yaşayacak ve deli gibi sevecektir. Meraklı kişiliği başını sık sık ağrıtacak. Eğer ilk sevdiği kişiyle evlenirse çok mutlu olacak, aksi halde mutluluk onun için Kaf dağının ardında kalacak.

Bir ismin içinde aynı sesli harfin (A,E,İ,Ü,O,U,IÖ) iki kez geçmesi....
Yani MELEK, YILDIZ, HASAN veya SÜNDÜZ gibi isimleri olanlar... Onlar ekonomik olarak iyi noktalara gelir ama karşı cinsten yana şanslı olmaz Gerçek mutluluğu hiçbir zaman yaşayamaz ve insanlardan sakladıkları gizli bir gönül yaraları olur.

İsminin içinde H harfi olanlar.....
Karşı cinsten yana çok şanslıdırlar. Hareketli ve canlı bir yaşam onları bekler. Eğer H harfi ismin başında ise genellikle başarılı bir çizgileri olur.

İsminin içinde Ş,Ç ve Ğ gibi işaretli harfler olanlar.....
Onlar gözü kara ve risk almaktan hoşlanan kişilerdir. Bu harfler eğer soyadında geçecek olursa bu kişiler kariyerleri için her türlü risk alarak çok yüksek mevkilere gelebilirler.
Ancak bu kişilerin gözlerinin kara olması onların başını çok sık ağrıtacaktır. Onların içinden büyük politikacılar ve iş adamları çıktığı gibi ünlü mafya babaları da çıkacaktır.

İsminin içinde İ harfi olanlar....
Bu harf ciddi boyutta bir kaza ve ağır hastalıklara işarettir.

İsminin içinde Ö harfi olanlar....
İşaretli harfler kişinin yaşamına genel olarak ekonomik sorunlar ailevi mutsuzluklar ve olumsuzluk getirecektir.

İsminin içinde D ve T harfi olanlar.....
Bu iki harf timsaha karşılık olup büyük ve güçlü bir kişilik işaretidir. Önemli mevkilere gelmiş veya başarılı insanların isminde genellikle bu iki harf görülür. Ama bu kişiler öfkelendiği zaman çok sert tepkiler verir ve ortalığı kırıp geçirecek kadar agresif davranırlar.

İsminin içinde L harfi olanlar....
Ebcette L=30 olduğu için astrolojide Satürn yapılanması denilen dönemi çok yoğun olarak yaşarlar. O dönemde (29 ila 31 yaşları arasında) çok önemli ve yaşamlarını çok derinden etkileyecek olaylar olacaktır. Bu olaylar onların yaşamlarının otuz yaşından sonraki dönemini şekillendirecektir.
İsmi A harfi veya AY hecesi ile başlayanlar...
Genellikle çabuk inanacak ve saf bir kişilik sergileyeceklerdir.
İsminin içinde C harfi olanlar....
İyi niyetli ve insanlara olumlu yaklaşım sergileyen kişilerdir.

ÖNEMLİ NOT:
Yukarıda anlatılan bazı harflerin etkileri isimdeki diğer harflerle azalır veya çoğalır.

Köpek gibi seviyorum seni!


Biri golden, diğeri beagle, üstelik ikisi de erkek. Ama onlar birbirlerine kucak açtılar. Cins ve cinsiyet gözetmeksizin. Ya biz? İnsanoğlu?
Dünyada kin, nefret, intikam ve öfke gibi yıkıcı duygularının esiri olmuş insanlar, din, ırk, milliyet, cinsiyet gibi farklılıkları ve pek çok nedeni kendilerine gerekçe göstererek hem içinde çocukların da bulunduğu, suçsuz insanları hem de birbirlerini acımasızca yok ederlerken, insanlığın sevgiye ne kadar çok ihtiyaç duyduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok. Türklerin uygarlık tarihine ve dünya barışına mirası, Mevlana ve Yunus Emre’nin "insan sevgisiyle Tanrı’ya ulaşılabileceği felsefesi", öteki adıyla Sufizm, Hintli Mahatma Gandhi, Nepalli Dalai Lama ve İnsan Hakları savunucusu Amerikalı zenci lider Martin Luther King, Jr. için de, bütün insanları eşit gören ve "Kim olursan ol, gel" diye çağıran bir İNSANLIK FELSEFESİ olması açısından eşi bulunmaz bir örnek oluşturur.
Konu sevgi ve dostluk olunca, bu kavramların bütün insanlığa ait olduğunu bilerek, insanın onları sadece kendi içinde saklamayı değil, başka din, kültür ve milliyetten gelen, farklı dilleri konuşan insanlarla da paylaşabilmeyi öğrenmesi gerekiyor. Sevgi bulaşıcıdır; bir bakışla bile bulaşabilir. Ama emek istiyor, sorumluluk ve cesaret gerektiriyor. Çünkü korkaklar ve benciller asla sevemez.
"Gel,
Yine Gel !
Ne olursan ol,
Yine Gel !
İster Kâfir ol ,
İster putperestol,
İster Mecusi ,
İstersen yüz kere bozmuş ol tövbeni
Yine gel ! ..."
diye çağıran sese gitmemek niye?

Seviyorum


Seviyorum… sol eliyle yazanları, üçgen çeneleri, gururlu ve maço tipleri, kemiksiz burunları, denizi, güneşi, sıcağı, çocukları, bebekleri, yaşlı dedeleri, tonton nineleri, zeki tipleri, ince esprileri, yüksek iq ama alçak gönüllüleri, tutarlı, dürüst ve seçici erkekleri, gülmeyi, alışverişi, Zara’yı, Topshop’u, Mango’yu, fıstıklı çikolatayı, psikoloji ve felsefeyi, Freud, Yalom ve Nietzsche’i, Sartre ve Hesse’i. Kızarmış patatesi, kırmızı eti, kekiği, ev yapımı tatlı ve kekleri, çin yemeklerini, sarımsak ve soğanı, gece elbisesinde siyahı, arabada kırmızıyı, gözde yeşili, saçta sarıyı, dişte beyazı, renk renk takıları, bronz teni, güçlü kolları, soğuk buzlu kahveyi, sütlü tatlıları, okumayı, yazmayı, sanatı ve sporu, gitarı, fotoğraf çekmeyi, çektirmeyi, biriktirmeyi, takım elbise giyinmeyenleri, erken kalkanları, aktif ve çalışkan insanları, Depeche Mode’u, Brad Pitt’i, Pink Floyd ve Bob Marley’i, kırmızı gül ve sarı laleyi, papatya ve ayçiçeklerini, taze sebzeleri, zeytinyağını, beyaz şarabı, közlenmiş patlıcanı, dolunayı, güneşin batışını, palmiyeleri, gezmeyi, yelken ve sualtı sporlarını, meditasyonu, yogayı, sağlıklı yaşamı, astroloji ve karakterolojiyi, evde vakit geçirmeyi, golden retrieverları, siyah büyük atları, levis 501’i, asi erkekleri, başkaldırıları, kendisiyle barışık insanları, içtenlik ve yardımlaşmaları, iyi dostlukları, duygu yüklü anları, duygusal filmleri, siyah-beyaz fotoğrafları, Venedik, Paris ve Prag’ı, ama ille de İstanbul’u, Boğazı, Kundera’yı, italyanca ve fransızcayı, sevmeyi ve sevilmeyi… haklı olmayı, beğenilmeyi, aranmayı, asil ruhları, erkekte uzun, kızda kısa saçları, modern çizgileri, açık fikirleri, tattoo ve piercing kültürünü, kanjileri, Salvador Dali’yi, ahşap evleri, ince belleri, teşekkür etmeyi, kıymet bilmeyi… sözünde duranları, kalbinin sesini dinleyen, spontane insanları… çılgın, maceracı, cesur kişilikleri… telefon muhabbetlerini, parapsikolojiyi, aşkı, aşkı ve sevmeyi bilenleri, gençlik ateşini, sağduyulu kişileri, nedenleri, niçinleri sorgulayanları, hazıra konmayanları… uç noktaları, sadakati, sevdiğimin kollarında uyumayı, yıldızları seyrederek uyuyup, martıların sesiyle uyanmayı, slow şarkıları, dans etmeyi, yüzmeyi, çimlerde yalınayak yürümeyi, güven duygusunu, hediye alıp vermeyi, aslan, koç ve kova burcunu, çaktırmadan yönetmeyi, bilmeyi ve öğretmeyi, dinlemeyi, seyretmeyi, alkışlanmayı, takdir edilmeyi, zeka ve şans oyunlarını, falları, testleri, güzel sözleri, yunus balıklarını, hümanist yaklaşımları, Afrika heykellerini, bambu kamışlarını, renk uyumunu, çikolatalı milkshake’i, mısırı, vişneli ve limonlu dondurmayı, haribo şekerlerini, fesleğen kokusunu, güzellik bakımlarını, aynaları, güzel vücutları, eleştiri kabul eden, her türlü konuyu konuşabileceğim dostları, özenle hazırlanmış rakı sofralarını, uzun gece muhabbetlerini, özel paylaşımları, güleryüzlü insanları, pozitif düşünüp, olaylara olumlu yaklaşanları, empati kurabilen, objektif düşünebilen, haksız olduğunu kabul edip , özür dilemesini bilen kişileri, prensipleri ve kendi doğruları olan insanları, işini iyi yapanları…

Sevmiyorum


Tahammülüm yok, yavaş insanlara, mızmız ve aşırı titizlere, sürekli iltifat eden, aşırı kibar adamlara, içten pazarlıklılara, beyaz don giyinmiş erkeklere, yarısı çıkmış ojelere, takım elbise giyenlere, abazanlara, başkasının eşine göz dikenlere... Sevemedim, zevksizliği, kabalığı, cehaleti, sıcak kahveyi, beklemeyi, baş şişirici gevezeliği, menfaatcileri, hayırsızları, rejim yapmayı, her sabah işe gitmeyi, kavga etmeyi, aşırı dincileri, anlayamamayı, mecburi sohbetleri, hazımsızlığı, hastaneleri, diş ağrısını, herkeste olan moda şeyleri, kuafor saçlarını, anlayışsızlığı, bencilliği,yokuş çıkmayı, bar gezmelerini, kitap okurken rahatsız edilmeyi, haksızlığa uğramayı, suların kesilmesini, üşümeyi, fareleri, emrivakiyi, parasız dolaşmayı, geç kalmayı, haftasonu çalışmayı, tatil dönüşünü, bana karışılmasını, sorulmadan eleştirenleri, herşeyi bildiğini sanan ve bilmeden iddia eden önyargılı insanları, elmas taklidi abajurları, oymalı mobilyaları, plastik eşyaları, kötü konuşulan fransızcayı, pot kırmayı, ellerimin kirlenmesini, gece yalnız yürümeyi, acile gitmeyi, mutfağın dağılmasını, zeytinyağsız salatayı, ketçapsız patates kızartmasını, hardalsız sosisi, hiç dinlemeden konuşanları, sürekli aynı şeyleri tekrar edenleri, yağlı saçları, saygısızca araba kullananları, geç gelenleri, spam mailleri, reklam smslerini, kuyrukta öne geçenleri, payetli bluzları, karpuz şeklinde araba süslerini, beyaz atletli, beyaz çoraplı erkekleri, koltuk altı kıllarını, havasız odaları, sigara dumanını, dengesiz insanları, burnumun akmasını, saçımıin uzamamasını, ısrarcı tipleri, sulugözlü kızları, msnde cevap verilmemeyi, sirtüstü uyumayı, kan görmeyi, halıfleksi, sivrisinekleri, fazla argo ve belden aşağı konuşmaları, borcuna sadık olmayanları, şerbetli tatlıları, bayat yumurta kokusunu, Orlando Bloom’u, Penelope Cruz’u, matematiksel hesapları, dayak atan, şiddet uygulayanları, çok yediğini sanan çıtkırıldım kızları, aşırı kıskanç ve hırslı insanları, ağır kokulu parfümleri, karların erimesini, hayvanları sevmeyenleri, sivilceleri, ter kokanları, umumi tuvaletleri, kompleksli alıngan tipleri, yeniliklere kapalı olanları, imam nikahı kıyanları, fondöten sürmeyi, rejimi bozduktan sonra gelen pişmanlığı, kitap okumayanları, çok uzun şiirleri, nasihatları, esmerlerde sarı saçı, çörek otunu, sarmısaksız tercih edenleri, türk kahvesi yapmayı, yukardan bakanları, asık suratlıları, Kenan Evren’i, kurban kesilmesini, kaprisli insanları, fazla tutumlu olmayı, dağınıklığı, düzensizliği, yer altına inmeyi, arabada ve badanada beyaz rengi, devlet dairelerini, Pazar günlerini, yapma çiçekleri...

YANSIMALAR VE YANILSAMALAR


Hindistan da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak varmış.

Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmanmış, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "bin aynalı tapınağa girmiş. Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek görmüş. Korkarak tüylerini kabartmış, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmış, korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini göstermiş ve bin köpek de kuyruğunu bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkarıp dişlerini göstermişler. Köpek paniğe kapılarak kaçmış. O andan başlayarak bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inanmış...

Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmanmış. O da tapınağın merdivenlerini çıkıp "bin aynalı tapınağa” girmiş. Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğin de bin tane köpekle karşılaşmış ve çok sevinmiş. Kuyruğunu sallamış, neşeyle oradan oraya zıplamış ve tapınakta gördüğü diğer köpekleri oynamaya çağırmış. Bu köpek tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen köpeklerle dolu olduğuna inanıyormuş...

NASIL BAKARSANZ ÖYLE GÖRÜRSÜNÜZ...HAYATA GÜLÜMSEMEK...İŞTE O ZAMAN HAYAT DA BİZE GÜLÜMSER...TIPKI AYNADAKİ YANSIMAMIZ GİBİ...

Çektiğin fotoğrafı göster, sana kim olduğunu söyleyeyim!










Kimileri yazdıkları, çizdikleri, söyledikleriyle, kimileri ise müzik ve sanat yoluyla kendisini ifade etmeye çalışır. Benim kendimi ifade etmek için seçtiğim yol ise fotoğraf. Çektiğim fotoğrafların kendi iç dünyamı yansıttığını düşünüyorum.
Almış olduğum eğitim doğrultusunda, ünlü Fransız psikolog René Le Senne’in karakter analizinde aşırı duygusal ve tutkulu bir kişiliğim olduğu sonucuna varılmıştı. Ben de içgüdülerimle hareket edip, elimden geldiğince, bu özelliklerimle dünyayı nasıl gördüğümü fotoğraf yoluyla aktarmaya çalıştım.

Ve kırmızı… Tüm duyguları ateşleyen, enerji veren, kimyası çok güçlü olan bu göz alıcı renk, aşk, romantizm, ihtiras, cinsellik, tutku, içgüdüsellik, tehlike, gösteriş, tahrik, neşe, optimizm, enerji, şiddet, kan, nefret, kin, savaş, şenlik, ironi, saplantı, cesaret aykırılık gibi birçok duyguyu içinde barındırır. Kırmızının beni en iyi anlatan renk olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden fotoğraflarımda kırmızı hakimiyeti mevcut. Yeşil ise huzur ve güven veren bir renktir. Üreticiliği körükler ve rahatlatıcı özelliği ile bilinir.

Birçok fotoğrafta kullandığım yeşil-kırmızı kontrast ise kendi içimde barındırdığım iki ucu simgeliyor. Deli dolu çılgın bir tarafım olmasına rağmen, güven veren sakin bir yanımın da olduğunu ifade ediyor.

Fotoğraf sanatı uzun süredir bir tutkuydu benim için, ama kamera önünden arkasına geçişim sadece birbuçuk sene öncesine dayanıyor… Kasım 2007 yılında Fotoğrafevi’nde görmüş olduğum kısa eğitim ve orada ve sonrasında tanıştığım özel insanlar sayesinde hayatımda daha ciddi bir yer etti bu sanat dalı.
Şimdi bu tutkumu sizlerle paylaştığım için mutluyum...

Fotoğrafım
"Kendinden emin, güvenli, dinamik, güçlü, otoriter, hükmedici, canlı, etkileyici, asil, onurlu, gururlu, övgü bekleyen, mert, cesur, lider, cömert, yaratıcı, abartılı, sevecen, neşeli, sıcakkanlı, mağrur, kendine dönük, inatçı, diktatör, kendini beğenmiş, büyüklük kompleksli, ukala, küstah, çocuksu, dikkat çekmek isteyen"... tipik bir aslan kadını!